Tuğrul İnançer'i de tanımıştım

Tuğrul İnançeri de tanımıştım

Yine 1980’li yıllar, 30 -35 yaş arasındayım. Çalıştığım firmada bir de personel müdürü var. 55-60 yaşları arasında. Kamil İnançer.

               Kamil İnançer, tam bir derya. Önce Orman memurluğu yapmış, sonra bankacılık yapmış. İş Bankası Bursa Şubesinin unutulmaz müdür muavinlerinden. Emekli olunca da benim bulunduğum firmada personel müdürü olmuş.

               Bana Hacıoğlu derdi. Çünkü, babamla birlikte hacca gitmişlerdi. Beni oğlu gibi severdi, oğlum Burak Akçakoca’yı da torunu gibi. Ama Burak çoğu zaman, aman bıktım şu Kamil Amca’dan derdi. Her yaptığı yaramazlığı kesinlikle Kamil İnançer yakalardı. Bir bakarsınız, Burak okuldan kaçmış, motosiklet kiralamış ve Kamil bey onu görmüş. Burak yeni bir kızla tanışmış, hemen Kamil bey bir şekilde görür ve bizim de haberimiz olurdu. Ama oğlumuza hiçbir şey söylemezdik. Bir şekilde bahis açılınca, tamam tamam yine Kamil Amca şurada şurada şurada gördü değil mi? Zaten ben de onu görmüştüm derdi.

               Kamil İnançer işinde çok ciddi. 5 vakit namazında ama yakınları dışında kimse bunun farkında değildi. Tam bir Cumhuriyet aydını idi.

               İkide birde oğlu Tuğrul’dan bahsederdi. Tuğrul, hukuk fakültesini bitirmiş. Bir şirkette personel müdür olarak çalışıyor. Çok az bir maaş alıyor ama bir devlet topluluğunda da aklımda kaldığına göre (Ser kudüm) veya bendirci olarak çalışıyormuş. İkide birde yurt dışına gidiyor. Hatta Suudi Arabistan’da onu doğrudan kral karşılıyormuş diye anlatıyordu sevgili Kamil bey.

               Bir gün bir de baktım ki, odamın önünden Ahmet Özhan geçiyor ve Kamil beyin yanına gidiyor. Şaşırdık tabii. Meğer Ahmet Özhan Tuğrul İnançer’in en yakın arkadaşı imiş. Vefatından sonra Ahmet Özhan, Tuğrul İnançer’in kendisinin yol göstericisi olduğunu anlatıyordu.

               Kamil beyin odasında birkaç dakika sohbet ettik. Ettik ama gördüm ki Tuğrul kardeşim, çok bilgili, görgülü ve de mantıklı konuşan biri. Beni susturabilen iki avukat varsa biri de Tuğrul İnançer’dir. Hem de sadece 5-10 dakikalık bir konuşma esnasında bile. Kültürünü bilgisini görmüş ve takdir etmiştim, hatta hayran kalmıştım.

               Daha sonra İstanbul’daki bir toplantıya Kamil İnançer beyefendi ile birlikte gitmiştik. Gel de bizim oğlana bir uğrayalım demişti. Bizim oğlan Tuğrul İnançer idi. Üsküdar taraflarında küçük bir apartman dairesinde oturuyordu. Yine sağdan soldan, ülkeden, Türkiye’den dinden imandan biraz konuştuk. Sonra vedalaştık.

               Bir daha hiç ama hiç görüşemedik. Ama Kamil bey vasıtasıyla haberlerini, gazetelerden ise durumunu öğreniyorduk. Kamil bey, bir gün Cevdet, Cevdet, Hacıoğlu gel gel. Dedi. Benim oğlan postnişin olmuş. Tabii hemen nerede, hangi gurupta olduğunu sordum ve de hayret ettim. Cerrahi tarikatının  postnişini olduğunu öğrendim.

               Tabii, hemen bu defa aleyhinde yayınlar başladı. Gerek annesi ve gerekse babası bu yayınlar karşısında çok ama çok üzülüyorlardı. Bir kimsenin sevgili yavrusunun linç edilmesini kim ister. O yavru isterse, ülkenin konusunda en iyisi olsun. Ana baba için her zaman çocuktur.

               Bu arada televizyonlarda Tuğrul beyin konuşmalarını da  izlemeye başladık. Çok dik, çok sert ve taviz vermeyen konuşmalar yapıyordu. Maalesef ülkemizde, bir takım okumuşlar İslam dinini tam kavrayamayanlar veya bırakın islam dinini, dinlerin kurallarını anlayamayanlar onun konuşmalarını alıyor ve resmen onu linç ediyorlardı. Oysa din kuralları neyi anlatıyorsa o da onları anlatıyordu.

               Tabii bu kuralları biraz daha yumuşak bir üslupla verebilir, anlatabilirdi. Ama ülkemizde bazı insanlar, hakikaten insanı çileden çıkarırlar özellikle din konusunda. Benim söyleyeceğim şu, din konusunda ve dinin kuralları konusunda konuşulmaz. Değiştirebileceğiniz bir şey yok.

               Batı hayranı kafalara şunu söylemek isterim. İsa’nın Allah’ın oğlu olduğuna inanmak mı din. Bizim dinimizde kurallar belli. Bunlar üzerinde münakaşa etmemeliyiz. Elin Hrıstiyan’ı, Hindu’su, Şinto’cusu, Taoist’i bunları münakaşa ediyor mu, yoksa olduğu gibi kabul ediyor mu? Ona bakın. Yok kabul etmiyorsanız da inananlarla uğraşmayın derim.

               Tuğrul Beyin, önce anneciği, sonra da babacığı öldü. Babasının cenazesi Bursa’da idi. İşte o zaman Tuğrul beyi tekrar gördüm. Bir sarıldık. Başsağlığı diledim ve son görüşüm oldu.

               Yıllar sonra herkesle birlikte vefat haberini aldım. Kendisine Allahtan rahmet diliyorum, ailesine, dostlarına ve bilhassa Ahmet Özhan’a da başsağlığı diliyorum.

               Ülkemiz, çok iyi yetişmiş bir evladını kaybetti. Başımız sağ olsun. Keşke, her din adamı onun kadar aydın ve çalışkan olsa diyor ve tekrar Allahtan rahmet diliyorum.

 

Tuğrul İnançer

Ahmet Özhan

 

 

               Hayat insanların karşısına işte böyle kimseleri de çıkarabiliyor.