İpekiş Yatırım Bitti Ama...
(...)
Yıllar geçiyor.
İpekişteki yatırımı bitirdik.
Tabii yatırımlar bitmez. Daima yenilemeler olur. Çok üstün kalitede belli bir miktarda üretim yapıyoruz ve çok ama çok iyi kazanıyoruz.
1988 yılları idi zannediyorum. İş Bankası İştirakler Müdürlüğü'ne Adnan bey getirildi.
Adnan bey daha önce İştirakler Müdürlüğü'nde çalışan bir müfettişti.
İpekiş'e ilk girdiğim zamanlarda finansman ve bütçe sistemini beraber kurmuştuk. Bizim firmayı da çok ama çok iyi tanırdı.
Adnan bey, İştirakler Müdürlüğü'nün başına geçer geçmez, tekstil şirketlerinin genel müdürlerini rahatsız etmeye, kredilerini kesmeye başladı. O yıllarda, artık tekstilin biteceği konuşuluyordu. Herhalde bundan etkilendi diye düşünüyorum.
İş Bankası'nın en büyük tekstil iştiraklerinden biri de Güney sanayi işletmeleri idi. Oranın Genel Müdürü Dr. Atilla Alptekin, hem Türkiyede hem de dünyada tanınan bilinen, tekstilin sayılı duayenlerindendi. Atilla bey, bizlerin de iyi dostu idi. Ama görüyorduk ki Atilla bey ne yapmak isterse, İşbankası izin vermiyordu. Rahatsız ediyorlar, çalışmasını sabote ediyorlardı.
Sonunda Atila bey dayanamadı ve ayrıldı.
Sonraları Güney Sanayi İşletmeleri İş Bankası'nın elinden çıktı gitti.
Bir gün Genel Müdürümüz Barlas beyin odasındayım. Barlas bey elinde telefon, gayet sert ve kaba bir biçimde (ki o güne kadar öyle bir hareket veya konuşmasını duymamıştım)
"Git yahu, İş bankası bizden fakir mi? Verin parasını alın" deyip telefonu vurarak kapattı.
Sonra bana dönerek, "Bu Adnan delirmiş galiba, benden 8 takım kumaş istiyor ve hemen gönder diyor. Ne bu yahu, ben de ters davrandım" dedi.
Dedi ama, o günden sonra İpekiş ne isterse İş Bankası Genel Müdürlüğü hayır diyor.
Hatta kredileri bile kestiler.
Oysa bütün bankalar sırada bekliyor.
Tabii o kredi kesmenin bize bir zararı olmadı. Yönetim kurulu üyelerinden biri beni çağırdı.
"Cevdet bu finansman ve kredi işlerini sen ayarlıyorsun, yapma, biz vermiyorsak bir sebebi vardır" dedi.
Barlas beyle konuştum. Çünkü yapılan hareketler aynen Atilla Alptekin'e yapılanlar gibi idi.
"Adnan beyle ben çok iyi arkadaşız. Müsaade edin ben Ankaraya bir gidip ne oluyor sorayım, konuşayım" dedim. Müsaade etti.
Ankaraya İştirakler Müdürlüğü!ne gittim. Adnan bey beni çok iyi karşıladı.
"Cevdet, Barlas beyin yaptığından hiç hoşlanmadım, onu görevden almak yerine kaçırtacağım, ne biçim konuşma idi o" dedi.
Yapma etme, firma için iyi olmaz dediysem de hiç tınmıyor.
Bursa'ya geri döndüm. Barlas beye hemen o 8 takım kumaşı göndermesini söyledim. Durumu anlattım. Ama bir defa ipler kopmuştu. Ne yazık ki Barlas bey ayrılmak zorunda kaldı. Personeli bir arada tutan bir liderdi. Yazık oldu.
Bir de baktım ki, Merinos fabrikasının müdürü Bülent Oğuzlu, İpekiş'e genel müdür olarak geldi.
O tarihlerde 60 yaşında olan mühendis kökenli bir Sümerbank mensubu. Sümerbank'ta iken bize büyük faydaları olmuştu. Ama yönetim tarzını beğenmediğim bir insandı.
İğneden ipliğe ne alınır, satılırsa, bir saat izne çıkan personele kadar her türlü işlem muhakkak onun izni ile olurdu. 3500 kişinin çalıştığı bir firmada bu hareketlerin işe nasıl sekte vurduğunu görüyorduk.
Akşamları da bütün yönetim kademesini odasına çağırır ve 8-9'a kadar lay lay lom yapardı. Çünkü orada lojmanda oturuyordu. Şehirde de başka arkadaşı veya gideceği yer pek yok gibi idi.
Kendisini karşıladık.
Ben özellikle Merinos'taki gibi çalışacaksa derhal ayrılmak istediğimi söyledim. Cevap olarak sana ihtiyacım var dedi ve maaşıma 0 zam yaptı.
Çok güzel değil mi?
Ama kazın ayağı öyle değil.
Akşamları lay lay loma çağırmaya başladı.
Bir gittim, iki gittim ve olmaz dedim.
Kumaş fiyat hesabı yapıyoruz.
O tarihte faizler 0'lerde.
Kumaşın maliyetine konulan faizi çıkarıyor ve biz 100 lira fiyat koymuşsak bu fiyatın içinde 25 lira faiz varsa bunu düşerek fiyat hesaplıyor. Tabii şirket zarara giriyor. Bunu anlattığımızda, bana ne faizden kardeşim diyor.
Faiz Genel Müdürlüğündür. Beyefendi, burası Sümerbank değil, genel müdürlük burası ve genel müdür de sizsiniz diyorsunuz, anlamıyor. Günde birkaç defa münakaşaya başladık. Bu arada da benim yerime muhasebe müdürü arıyormuş.
Çok sevdiğim, her zaman bana damat diyen eski Çemtaş muhasebe müdürü, hepimizin ustası Şuayip Yılmaz'ı çağırmış. Ben bunu haber aldım. Derhal emekliliğimi istedim. Böylece benim İpekiş maceramın ilk kısmı bitmiş oldu.
Bursa gazeteleri, İpekiş muhasebe müdürü Cevdet Akçakoca emekli oluyor diye haber yaptı.
Bir sabah baktım, Umur Üstünberk odamda beni bekliyor; "Hadi gel, eskiden olduğu gibi beraber çalışalım, emrine şu kadar milyon dolar veriyorum" dedi.
"Kusura bakma, ben aile hayatı yaşayacağımı söylemiştim" dedim.
Kemal Coşkunöz, "hemen firmama gel" dedi. Ama onunla iyi bir dostluğumuz vardı, dostluğumuz bozulmasın dedim ve reddettim.
Mümin Gencoğlu ve çocukları benimle görüşmek istediler.
Yepyeni bir proje üzerinde çalışıyorlarmış.
Penguen.
Fizibilitesini gösterdiler. Bayıldım. Çok beğendiğim bütün dünyaya örnek bir yatırım.
Derhal kabul ettim. Böylece Penguenin kuruluş çalışmalarına başladık.
Turhan Gençoğlu, ailenin büyük oğlu. İngilterede tahsil yapmış, İngilizce ile birlikte birkaç lisan biliyor. Çok ama çok çalışkan. Mümin bey ve Gençoğlu ailesinin iftihar edeceği bir evlat.
Orhan Gençoğlu, yurt dışında tahsil yapmış, İngilizce dahil birkaç lisan bilen, çok iyi yetişmiş aileye layık bir evlat.
Penguen macerası, yeminli mali müşavirlik başlangıcı taa Mümin Gencoğlu'nun vefatına kadar devam etti.
Ama İpekiş macerası bitmedi.
Yeminli Mali Müşavir olduktan sonra da İpekişle ilişkiler devam etti.
Onlar da ayrı bir yazı konusu .