Yazılarımızın başlığını değiştirmek ihtiyacı hissettim. Yine anılara devam edeceğim ama başlık artık bu şekilde olacak.
Yine 1980 li yıllar.
Bir bankanın %100 sahibi olduğu bir tekstil şirketinde çalışıyorum. Genel Müdür 40 yaşında, ben 33 yaşında, Fabrika müdürü 38 yaşında, işletme şefleri 28 yaşında, personel müdürü emekli bir bankacı, 56 yaşında. Bankanın bize verdiği yetki sonsuz. İstersek şirketi bile satabiliriz. Ama ona göre adamlar seçmiş. Herkes namus ve şerefi önde tutan tam bir profesyonel ve işine ve arkadaşlarına bağlı.
Şirketin bütün işleri %100 tam faturalı. Yönetim kurulu eski Mit müsteşarları, Yargıtay başkanları, danıştay başkanları, Banka genel Müdürleri, banka müdürlerinden oluşuyor. Ünvanları ve işlerini okuduğunuzda ayağa kalkıyorsunuz. Öyle bir durum. Örneğin Ferruh Bozbeyli, Cahit Kocaömer, Adnan Ersöz gibi. Yönetim kurulu her ay bir hafta gelir. Çelikpalasta kalır, denetim kurulu da gelir ve her şeyi en ince ayrıntısına kadar incelerlerdi.
Önceki yazılarımda bahsetmiştim. Fabrikayı yenileme kararı aldık. Yatırımlara başladık. İlk olarak bir strayhgarn iplik tesisi yaptık. Strayhgarn iplik, daha çok mantoluk ve paltoluk kumaş veya battaniye imalinde kullanılan biraz daha kaba ipliklerdir. Bu ipliklerin hammaddesinin büyük kısmı Türkiye içinden alınırdı. Her yıl, fabrika müdürünün emrinde bir ekip taa Gönenden Konyaya kadar köy köy dolaşır ve bu tesiste kullanılmak üzere yün (yapağı ) satın alırdı.
Strayhgarn iplik tesisi üretime başladı. Ama dokuma , boya ve apre tesisleri daha henüz yenilenmediği için üretim ihtiyaçtan fazla. Ne yapmalıyız? Tabii şimdilik üretim fazlasını piyasaya satacağız. Gazetelere ilanlar verdik. İpliğe talep hemen geldi, hem de peşin para ile. Müşteri, İstanbuldan meşhur tekstilci ailelerden birinin yeğeni olduğunu söyleyen aynı soyadda bir şahıs. Peşin para ile hem de iyi fiyattan birkaç ton iplik aldı.
Adama itimadımız doğdu. Bu arada Bursa’da başka firmalardan da iplik alıyormuş. Onları da bize söyledi. İkinci seferde yarısını peşin yarısını senetle aldı. (O zamanlar çek değil senetler kullanılıyordu) .
Daha sonraki seferlerde artık tamamen senetlerle alım yapmaya başladı. Fiyatta bizim dediğimizi kabul ediyor ve biz de hem tesisi çalıştırıyor, hem de iyi kar ediyoruz diye seviniyoruz. Patron bankaya verdiğimiz raporların sonucu kar roket gibi fırlıyordu.
Derken, çalıştığımız bankadan bir telefon geldi. İstihbarattan sevgili dostum Fahrettin (yazıyı okuyorsa kıs kıs gülecektir). Cevdet, kardeşim, son verdiğiniz senetlerin tamamı mezarlık senedi, farkında mısınız dedi. Eyvah ki ne eyvah. Mezarlık senedi dediği, hayali isimlere tanzim edilmiş, hayali adresli, imzası da sahte senetlerdir. Genel müdür ve ben mosmor olduk. Günlerden Cuma ne yapacağız diye kara kara düşünerek akşamüstü , problemi Pazartesi çözmek veya işsiz kalmak üzere evlerimize gittik.
Evim o sırada Çarşamba pazarında. (Şimdi orada oturmuyorum ama 41 yıldır hala Çarşamba pazarındaki kahveye gider, eş dostla sohbet eder ve kesinlikle tavla oynamaya devam ederim.) Evin karşısında da bir iplik deposu var.
Balkondan bakıyorum. Depoya bir araba iplik geldi. İkinci de sırada bekliyor. Kulağıma gelen ses, bizim meşhur İstanbul’lu tekstilci müşterimizin sesi. Derhal yıldırım gibi fırladım. Genel Müdürü buldum. Fabrikadan bekçiler dahil, 15-20 kişilik bir ekip geldi. Arabaları fabrikaya yönelttik. Sevgili müşterimiz, hiç sesini çıkarmıyor. Faturası da yanında. Hemen malların irsaliye ve faturasını bizim şirkete kestirdik. Gelen iplikler, piyasada değeri olan iplikler. İki kamyon iplik, hem sahte senetlerin bedelini hem de borcunu ödemeye yettiği gibi, İstanbul’lu müşteri alacaklı konumuna bile geçti.
Nasıl rahat bir nefes aldığımızı tahmin edebiliyor musunuz?
Hemen iplikleri sattık. Hatta nakit olarak sattık ve firma olarak çok da rahatladık. Zaten bu arada diğer yatırımlarımız tamamlanmaya başlamıştı. Piyasaya iplik satışını kesin banka teminat mektubu ile yapmaya başladık. Bize büyük bir ders olmuştu, ama ne ter döktüğümüzü düşünebiliyor musunuz?
Bu olaydan sonra aradan 2-3 hafta geçmişti. Gazetelerde spor lotonun büyük ikramiyesini kazanan adama baktık. Bizden iplik alan bu kişi. Elinde korkunç bir para oldu. Ama bir daha bizim yanımıza sokmadık.
İşte piyasada bir zamanlar böyle sahte senetler, mezarlık senetleri de vardı.