Evet, neler oluyor bize? Son birkaç senedir ülkede bir şeyler yanlış gidiyor veya eksik. Kimsenin kimseye güveni kalmadı, gerek sosyal medyada ve gerekse yazılı ve görsel medyada yalanlar havada uçuşuyor. Kimin neye inandığı, neyin doğru, neyin yanlış olduğu bilinmez hale geldi.
Hele hele ticaret. Eski Türk ve Müslüman örf ve adetleri, Ahi adetleri tamamen dama atıldı. Hiç kimse hakkına razı değil. Herkes kendini memleketin en zengin adamı ile bir tutuyor. Kendisini ülkenin en büyük idarecisi ile bir tutuyor. Hiç kimse ayağını yorganına göre uzatmıyor. Uzatmak da istemiyor.
Herkes, dedikoduyu bırakmalı, kendi gelirini giderini bilmeli ve ne kazanıyorsa ona göre harcamasını bilmeli. Elimize bakalım. Beş parmağımız var. Bu beş parmağın beşi de bir değil. Biri büyük, biri küçük, biri ortanca, biri kalın, biri ince. Hayat da böyledir. Hayatta herkes eşit değil. Eşitlik iddiasındaki sosyalizm veya komünizm de çöktü. Her insan aklına, kabiliyetine, çalışmasına göre bir şeyler kazanır. Kimisi tüccar, kimisi memur, kimisi müdür, kimisi idareci olur. Ona göre kazancı olur ve harcaması da kazancına göre olmalıdır.
Herkesin hakkı veya özgürlüğü, bir diğerinin hakkı veya özgürlüğünün başladığı yere kadardır. İnsanlarımız bunları unuttular.
Neler görüyoruz neler?
Birdenbire fiyatlar %100 artıyor. Birdenbire tekeller, tröstler, karteller oluşuyor. Düşünün ki fiyatlar ayyuka çıkmış, ama piyasada sıfır araç bulamıyorsunuz da bilmemkaçyüzbin lira farkla ikinci el araç satanlarda sıfır araç bulabiliyorsunuz. Bunu yapmak ahlaksızlıktır, tefeciliktir, hırsızlıktır.
Aynı ürün yan yana iki zincir mağazada birbirinden %100 farklı fiyata satılıyor. Tekrar ediyorum, neler oluyor bize, nereye gidiyoruz? Herkesin kendine gelmesi gerekiyor.
Şimdi bu yazımızda tarihe dönelim diyorum.
Türk ve Müslüman ticari örf ve adetleri ile ilgili bir şeyleri hatırlatalım. Konuya fütüvvet kelimesinin tarifi ile başlayalım.
Fütüvvet: Arapça bir kelime olup tasavvufta bir akım, dini ve mesleki birlik, esnaf teşkilatı veya Anadolu’da 13. Üncü yüzyıldan bu yana görülen örgütlenmiş zanaatçılar ve esnaf birliklerini ifade eder. Yaygın olarak bilindiği üzere bu birlikler Ahilik teşkilatıdır.
Ahilik, yiğitlik ve cömertlik ülküsü olarak İslam’ın doğuşu ile yayılmıştır. Fütüvva (yiğitlik ve cömertlik ülküsü ise daha 800’lü yıllarda özellikle Horasan ve Maveraünnehir’de etkili olarak yaygınlaşmıştır. Bu konuda kitaplar yazılmış ve teşkilatlar kurulmuştur.
Horasan’dan Ortadoğu’ya, Bağdat’a, Selçuklularla Anadolu’ya gelen bu uygulama özellikle Kırşehir’de Ahi Evran tarafından en üst seviyeye çıkarılmıştır. Nitekim günümüzde bile Ahi Evran merasimleri yapılmaktadır.
Bir diğer ifade ile Ahilik 13. yüzyılda Anadolu’da görülmeye başlanmış ve bir süre sonra Osmanlı Devleti’nin kurulmasında da önemli rol oynayan dini-sosyal bir teşkilat olmuştur. Öyle ki Anadolu’ya bela olan Moğol saldırılarına dahi Ahiler karşı koymuşlardır. Ahilik’in temeli olarak kardeşlik, doğruluk, dürüstlük, iyi ahlak, birlik, beraberlik, yiğitlik, cömertlik ve kahramanlık vasıfları ileri sürülebilir. Ahilik’in temel belirleyicisi İslami tasavvuf düşüncesi ve yaşayışıdır. Burada uzun uzun Ahilerin ticari ahlakını, pabucun dama atılmasını ve benzeri hikayeleri yazmayacağım. Bunları bütün halkımız biliyor. Önemli olan bu ve benzeri uygulamaları devam ettirmektir.
Ahiliğin kurucusu Ahi Baba’nın kalfalıktan ustalığa yükselen bir zanaatkâra öğütlerinde şu hususlar yer alır;
Harama bakma, haram yeme, haram içme, doğru, sabırlı, dayanıklı ol,
Yalan söyleme,
Büyüklerinden önce söze başlama,
Kimseyi kandırma, kanaatkâr ol, Dünya malına tamah etme,
Yanlış ölçme, eksik tartma,
Kuvvetli ve üstün durumda iken affetmesini,
Hiddetli iken yumuşak davranmasını bil ve kendin muhtaç iken bile başkalarına verecek kadar cömert ol.
Bu kurallar asırlar öncesinden günümüze kadar gelerek bizlere yol göstermektedir. Gerek esnaf ve tüccarlar gerekse tüm insanlık bu hasletlere riayet etmek durumundadır.