1980 yılı 12 Eylül darbesi olmuş, daha önce anlattığım gibi ben eski asteğmen gömleği ve Anadol arabamla istediğim gibi gezebiliyordum.
Sıkı yönetimden emirler yağmur gibi yağıyordu.
Bu arada mahkemeler ve idamlar da devam ediyordu. Herkes pusmuş, susmuş, sus pus olmuş, ister istemez verilen emirlere uyuluyor.
Bir gün genel müdürümüz Barlas Sumer geldi. Kenan Evren emir vermiş ve bırakın devlet sektörünü, özel sektördeki ikramiyeler bile kaldırılmış. Böylece Kenan Evren ve generalleri artık bir garsondan daha fazla maaş alıyorlar (iddialarına göre) ve mutlu oluyorlar. Ama işçiler çok mutsuz. Dediğim gibi Barlas Sumer geldi.
"Cevdet, ben bu işçilere kesinlikle eskiden olduğu gibi 4 maaş ikramiye vereceğim. Düşün taşın, ne yapacaksan yap, bu 4 maaş ikramiyeyi hem verelim, hem de gelen müfettişler anlamasınlar. Bizi hapse bile atsalar, bunu yapmalıyız. İşçinin hakkını yemem ve yedirmem" diyor.
Sonuç, o sene işçilerimize 4 maaş ikramiyeyi verdik. Bundan kimseye bahsedilmedi. Ben ve muhasebe ekibim, bu ikramiyeleri hesaplar arasında öyle bir dolaştırıp kaybettik ki, gelen banka müfettişleri bile anlayamadı. Yahut onlar da belki de göz yumdular, ben de 40 yıldır Kenan Evren'in emrine rağmen biz işçilere ikramiye verdik, hesaplar arasında öyle bir kaybettirdim ki gelen müfettişler bile anlayamadı diye övünüp kabarıp duruyorum.
12 Eylül ihtilali ile ilgili başka anılarım da var. Yine bir gün Genel Müdürümüz geldi. Cevdet, bir emekli yüzbaşı gönderildi sıkıyönetim komutanı tarafından bunu yanına al ve yetiştir diyor. Ben de kabul etmiyorum. O zamanki sıkıyönetim komutanı sonraki 28 Şubatçılardan Teoman Koman. Karşısında herkes titriyor. Ben emrine karşı geliyorum. Sonunda, genel müdürümüz, "oğlum sen beni hapse mi attırmak istiyorsun, al şunu işimize yaramazsa bir şekilde göndeririz" dedi.
Emekli kıdemli yüzbaşıyı çağırdık. A, adam daha 30 yaşlarında. Askeri okulları birincilikle bitirmiş, askerlik görevi esnasında hukuk fakültesini bitirmiş, ticaret hukukunda ihtisas yapmış, sıkıyönetimde hakimlik ve savcılık yapmış. Birkaç lisan biliyor. Süper bir insan.
Eşimin sınıf arkadaşı olduğunu öğrendim. Haydar Yılanlı, DP'nin ağır toplarından Mehmet Yılanlı'nın oğlu, dışişlerinde konsolos ve daha sonraki siyasetçi Kamuran Yılanlı'nın kardeşi. Muhasebede bir masa verdim. Baskı için arada bir yanıma çağırıyorum. Ama her hareketi, bilgisi, kibarlığına hayran oluyorum. Bir müddet sonra kendisini Ticaret Müdürü yaptık. Hani bir laf vardır. Yörük at yemini kendi yapar. Haydar Yılanlı kardeşim de işe o kadar hakim oldu ki dediğim gibi Ticaret Müdürü oldu. Yatırımlar devam ediyor, Haydar bey her işe yetişiyor.
Bu sırada Cavit Çağlar, bir polyester fabrikası kurmaya karar vermiş.
Sınıf arkadaşım Necmi Yeşilova beni çağırdı; "Seninle çalışmak istiyoruz, gel bizimle ol, yanılmazsın" dedi.
Ama "Necmi kusura bakma, ben işimden çok memnunum. Verilecek para önemli değil. Sizin yaptığınız yatırım çok iyi, çok güzel, çok para kazanacaksınız. Ama sizin gurup, fazla hırslı. Bırakın kılıcın keskin kenarını, kılıcın dik ucunda yürüyorsunuz. Nergis tekstil hayırlı olsun, ama ben yokum" dedim.
Aradan bir müddet geçti. Haydar bey, bana geldi;
"Cevdet bey, abicim, bana Nergisten bir teklif geldi. Reddedemeyeceğim yetkiler ve paralar veriyorlar, müsaade edersen ben gideceğim" dedi.
Tabii gerekli müsaadeyi verdim. Nergiste daha sonra Nerpaş'ın ilk genel müdürü oldu, yatırımlarda benden öğrendiği her bilgiyi çok güzel ve yerinde kullandı. Nergisin kurulmasına büyük katkıları oldu.
Beni hiçbir şekilde unutmadı. Nergis'ten ayrıldıktan sonra avukatlığa başladı. Bizim yatırımlarımız bittiği zaman ihracata başladığımızda bize çok büyük yardımları oldu. İlk ihracatlarımızı Haydar Yılanlı ve abisi Kamuran Yılanlı sayesinde yaptık.
Değerli kardeşim Ecmel Haydar Yılanlı'ya başarılarının devamını diliyorum.