ZAPAROG KAZAKLARI VE YENİKÖY BASKINI
1600 lü yıllar, Osmanlının en kuvvetli olduğu zamanlar. Karadeniz tam bir Türk gölü olmuş. Osmanlının karşısına kimse çıkamıyor veya çıkabilecek durumda değil. Ama Ukrayna’da Zaparog kazakları var. Bunlar o zamanlar henüz devlet kuramamış yağmacılık ve haydutluk yapan kabileler halindeler
1600 lü yıllar, Osmanlının en kuvvetli olduğu zamanlar. Karadeniz tam bir Türk gölü olmuş. Osmanlının karşısına kimse çıkamıyor veya çıkabilecek durumda değil. Ama Ukrayna’da Zaparog kazakları var. Bunlar o zamanlar henüz devlet kuramamış yağmacılık ve haydutluk yapan kabileler halindeler.
"Kazak" kavramı o asırlarda sadece Orta Asya ülkelerinden olan Kazakistan’ın sákinleri için kullanılmaz, Karadeniz’in doğusunda ve kuzeyinde, Moldavya’dan başlayıp Hazar Denizi’ne kadar uzanan bölgelerdeki ásilere de "Kazak" denirdi. Buralardaki Kazaklar’ın çoğu Müslüman idi ama bölgenin batı kesimindekiler Hristiyandı ve günlük hayatları yağma ile geçen her iki grubun gelir kaynağı, saldırılardan elde ettikleri ganimetlerdi.
16. yüzyılın sonlarından itibaren Zaparog Kazakları Karadeniz’deki Osmanlı yerleşimlerine başlarına geleceği düşünmeden acayip hücumlarda bulunuyorlardı. Nitekim, 1594, 1601 ve 1606’da Akkerman, 1602 ve 1606’da Kili, 1614’te Kefe, 1614 ve 1625’te Trabzon ve 1614’te Sinop Kazakların saldırı ve yağmalamalarıyla karşılaştı. Kazaklar, 1615, 1620 ve 1624 yıllarında İstanbul’un Karadeniz kıyılarına da saldırdıkları gibi, 20 Temmuz 1624'te Boğaz'dan da içeri girerek Yeniköy'ü yağmaladılar. Söz konusu yağma, yeniçerilerin bölgeye gönderilmesiyle durdurulabilmişti.
Bu saldırılar İstanbul’da hem korku yaydı hem de bu saldırılar yüzünden kıtlık tehlikesi baş gösterdi. Kazak saldırıları sonucu Özi boylarında, Doğu Bulgaristan ve Anadolu kıyılarındaki halk yerleşim yerlerini bırakarak iç bölgelere çekilmeye başladı.
Osmanlı Donanması Kazak saldırıları karşısında caydırıcılık ve mukabele amacıyla Karadeniz kıyılarında devriye gezmeye başladı. Ancak kadırga tipi büyük Osmanlı gemileri, Kazakların küçük ve süratli şaykaları karşısında yavaş ve etkisiz kalabiliyordu. Özellikle rüzgârsız havalarda şaykalar, Osmanlı donanmasındaki gemileri çevirerek büyük zararlar verebiliyorlardı (Şayka, kolayca hareket edebilen, omurgası derin olmayan ve güverte etrafını çevreleyen, gemiyi dalgalardan mürettebatı ise silah atışlarından koruyan yüksekçe bir kemeri bulunan, kürekle yol alan deniz aracıydı. Yaklaşık 50 kişi taşırdı).
İstanbul'daki kıtlığın sebebi, başkentin Akkerman ve Özi civarlarında yetiştirilen hayvanlardan sağlanan ete ve Kili ile Akkerman vasıtasıyla Boğdan'dan gelen buğdaya bağımlı olmasıydı. Bu yüzden Osmanlılar bu bölgeleri Kazak saldırılarından korumak için büyük çaba gösterdiler. Osmanlılar, Kazak saldırılarını önlemek için Özi Nehri’nin ağzına kaleler inşa ettiler.
Alınan tedbirlere rağmen, Kazakların denize çıkışları ve yağma seferleri engellenemedi. II. Osman'ın Kazakları himaye eden Lehistan'a karşı 1621 tarihli Hotin Seferi de arzulanan sonuçları getirmedi. 1624 yılında Kazakların Boğaziçi'ne girerek Yeniköy'ü bile yağmalaması, Osmanlı Devleti'nin Kazaklara karşı daha ön alıcı bir tutum benimsemelerine neden oldu ve donanmanın şaykaları Özi'de denize çıkış noktasında karşılayıp imha edilmesi amaçlandı.
OSMANLI KADIRGASI
KAZAK ŞAYKASI
Kazak şaykaları/Vasily Surikov'un eseri (1906)
Kazaklarla muharebe etmek üzere Kaptan-ı Derya Topal Recep Paşa komutasındaki Osmanlı Donanması İstanbul'dan Karadeniz'e açıldı. Varna-Kilgrad-Balçık-Mankalya-Karaharman-Soluna-Kili-Akkerman yoluyla Özi civarındaki Kılburun'a doğru yelken açtı. Kılburun'a varıldığında, sahil boyunca yaklaşık 300 Kazak şaykasının Trabzon'a doğru gitmekte oldukları görüldüğü haber alındı. Topal Recep Paşa bunları takip etmeyi arzu etse de Özi ahalisi bunların kısa süre içinde geri döneceklerini ve donanmanın uzaklaşılmaması gerektiğini söylediler.
Altı hafta hareketsiz vakit geçirildikten sonra, Kazakların yeniden İstanbul'a hücum edebilecekleri endişesiyle Donanma Rumeli sahillerinde devriye gezmeye başladı. Bugün Romanya sınırlarında olan Köstence yakınlarındaki Karaharman'ın 7-8 deniz mili açıklarındayken gözcüler Kazakların yaklaştığını haber verdiler. Donanmayı teşkil eden 43 kadırgadan yalnız 21'i Kaptan-ı Derya'nın yakınındaydı. Diğerleri kısmen hasarlıydı ve geride kalmışlardı.
Kazaklar denizin sakinliğinden faydalanarak ederek, birbirinden ayrılmış Osmanlı gemilerine kürek kuvvetiyle hücum ettiler.
Osmanlı Donanmasındaki her bir kadırga 20-30 şaykayla mücadele etmek zorundaydı. Her şaykada ise 50 Kazak bulunuyordu. Kazaklar üç fenerinden tanıyarak Topal Recep Paşa'nın kadırgasına taarruz ettiler. Büyük direğe kadar ulaşmalarına rağmen, kadırganın kıç tarafındaki topların ateşlenip geminin etrafındaki kayıkların batırılmasıyla kaptanpaşa kadırgası ele geçirilmekten kurtuldu. Tersane kethüdası Memi Bey'in kadırgası ise neredeyse Kazakların eline geçecekti.
Muharebe esnasında hızlanan rüzgar ve Osmanlı Donanması'nın top ateşi Kazak şaykalarını dağıttı ve Kazak taarruzunu püskürttü. Gün boyunca süren muharebede, şaykaların 70'i batırıldı, 172'si ele geçirildi. Ayrıca, 781 Kazak esir edildi.
Donanma İstanbul yolunda Balçık açıklarında fırtınaya tutularak dört gemisini kaybetse de 1625 Kasım ayının ilk günlerinde başkente muzaffer bir şekilde girdi.
’Böyle mel’unluk hiç görülmedi’
TARİHÇİ Mustafa Naimá, kendi ismiyle anılan, yani "Naimá Tarihi" denen eserinde, Osmanlı Devleti’nde 1571 ile 1659 yıllarında yaşananları bütün ayrıntılarıyla anlatır.
Naimá, eserinde 1624 yılının 20 Temmuz’unda yaşanan baskından "Yeniköy’e kazak istilásı" başlığı altında sözederken "Böyle mel’unluk hiç görülmemişti" diyor ve hadiseyi şöyle yazıyor
"Donanma, Kefe’de meşgul iken Don Kazakları Karadeniz’i boş bulup Şevval ayının dördüncü günü (20 Temmuz 1624) 150 adet şayka ile Boğaz Hisarı’na gelip Yeniköy’ü yağmaladılar ve birkaç dükkánı da yaktılar. Yağmanın haber alınmasından sonra bostancılar ve yeniçeriler İstanbul’dan gemilere bindirilip olay yerine gönderildi. Ama askerin geldiğini gören eşkıya Kazaklar bir an bile durmayıp denize firar ettiler. Mel’unluğun böylesi ve Boğaz’a hücum hiçbir tarihte işitilmiş değildi" (Murat Bardakçıdan alıntı)
Bu deniz savaşı tarihe Karaharman Deniz Muharebesi olarak geçti. Osmanlı Donanması'nın Kazaklara karşı denizde vurduğu en büyük darbe oldu. Bu tarihten itibaren Kazakların Karadeniz kıyılarındaki Osmanlı kentlerine yönelik tehdidi ciddi anlamda azaldı. Ama, Kazakların savaşçı gücü de kırılamadı. Nitekim, Rusya ve Lehistan'ın himayesinde Kuzey Karadeniz steplerinde mevcudiyetini koruyan Kazaklar 1637 yılında bir baskınla Azak Kalesini ele geçirmeyi bile başardılar.
Kaleyi sonraki senelerde Rus Çarı’nı tehdit ederek geri alabildik ama Kazaklar yüzünden Rusya ve Lehistan, yani Polonya ile sık sık krizler yaşadık. Neticede, birbirine düşman olan Ruslarla Polonyalılar, Türkiye’nin tehdidi karşısında müttefik hale geldi; Polonya giderek güçlendi ve Viyana önlerinde 1683’te Leh ordusundan büyük bir darbe yememize, yani "Viyana Bozgunu"nu yaşamamıza kadar uzandı.(Murat Bardakçıdan alıntı)
Tarihimizde böyle korsan baskınlarından biri de Adriyatik denizinde Uskok korsanlarıdır. Onu da ayrı bir yazı konusu yapalım diye düşünmekteyim.
Cevdet Akçakoca